“Aşk, sadece hissettiğimiz bir şey değil; dünyaya nasıl yaklaştığımızla ilgilidir.”
Hepimiz “aşk” kavramının neyi ifade ettiği konusunda kafa karışıklığı yaşarız. Cinsellik açık, dostluk tanıdık. Peki ya aşk? Tutku mu? Hayranlık mı? Birlikte yaşama arzusu mu? Belki de bu karmaşanın temelinde, aşkı sadece bir “his” olarak görmemiz yatıyor.
Fromm’un Gözünden Aşk: Bir Eylemdir
Alman psikiyatrist Erich Fromm, “Aşk Sanatı” kitabında bu kafa karışıklığını net bir şekilde ele alır. Ona göre, aşkı bulmak ya da sevilmek için çabalamadan önce, sevme kapasitemize odaklanmalıyız.
Aşk, bir eylemdir.
Fromm’un kastettiği aşk; birine karşı yoğun bir arzu duymak değil; sabır, ilgi, sorumluluk, şefkat ve dikkat gibi davranışlarla yaşanan bir ilişkidir. Aşk, sabun köpüğü gibi geçici romantik heyecanlar değil; günbegün verilen emektir.
Aşık Olmak Kolay, Aşkta Kalmak Zordur
Aşık olmak baş döndürücüdür, kolaydır da… Ama o aşkın içinde kalabilmek, özellikle de zor zamanlarda, işte orada gerçek bir çaba gerekir. Aşk, içimizden geldiği sürece değil; özellikle içimizden gelmediği zamanlarda gösterdiğimiz ilgiyle anlam kazanır.
Bu da bizi basit ama çarpıcı bir gerçeğe götürür:
Aşk bir bağlılıktır. Bir insanı sevmeye niyet etme hâlidir.
Aşk ve Emek: Tending & Attending
İngilizcede çok anlamlı iki kelime var: to tend (özen göstermek) ve to attend (dikkatle ilgilenmek). Aşkın özü bu iki kelimede saklı.
Aşka zarar veren sadece öfke ya da ihanet değildir. İhmal, yani dikkat eksikliği de bir ilişkiyi çürütür. “Ama seni hep sevdim” demek, eğer yıllarca görünmez olmuşsanız, çok da bir anlam taşımaz. Sevgi, hissedilen değil, yapılan bir şeydir.
Sevmek, Her Zaman “Tatlı” Olmak Değildir
Bazen sevmenin gereği, yumuşak davranmak değildir. İyi bir ebeveynin sıklıkla karşılaştığı ikilemdir bu: Bugün anlayışlı mı olmalıyım, yoksa net bir sınır mı koymalıyım? Hangisi daha sevgilicedir?
İşte bu noktada devreye bilgelik girer. Karşımızdakini gerçekten anlamaya çalışmak, ona en çok neyin iyi geleceğini kestirebilmek… Sevmek, empatiyle birlikte gelen derin bir kavrayış gerektirir.
Kendini Sevmek de Aynı Şeydir
70’li ve 80’li yıllarda kendini sevmek “Ben harikayım!” demekle eş tutuldu. Ancak bu, gerçek öz-sevgi değil; şişirilmiş bir ego üretimi oldu. Kendini sevmek, aynada “mükemmelim” demek değil; kendine iyi bakmaktır. Yeterince uyumak, beslenmek, hareket etmek ve sınırlarını korumaktır. Gerçek öz-sevgi; davranışlarla, seçimlerle gösterilir.
Aşk, His Kaybolunca Bitmiş Olmaz
Birçok ilişki, “Artık içimden bir şey gelmiyor” bahanesiyle biter. Oysa aşkı sadece bir duyguya indirgersek, o duygu gidince aşk da biter zannederiz. Halbuki aşk, emek ister. Bir bahçeyi sulamazsan kurur. Sorun bazen “aşk bitti” değil; biz sulamayı unuttuk olabilir.
Tabii ki bazı ilişkiler sona ermeli. Karşılıksız sevgiyle kendini tüketmek sağlıklı değildir. Ancak çoğu zaman, sorun sevgide değil, alışkanlıktadır. Gözümüz alıştıkça görmemeye başlarız. Aşk, her gün yeniden görmeyi seçmektir.
İki Boş Kap Birbirini Dolduramaz
Sevgiyle dolmadan, sevgi veremeyiz. “Doğru kişiyi bulduğumda aşkımı vereceğim” fikri romantik bir yanılsamadır. Aşk, o kişiyi bulunca başlayan bir şey değil; günlük hayatta, her an uygulanan bir beceridir.
Sanatçılar, bahçıvanlar, hayvanlarla ilgilenen insanlar… Hepsi bir tür sevgiyi yaşar: Dikkatle yaklaşmak ve özen göstermek.
Yalnızken de Sevmek Mümkün
Aşk sadece biriyle yaşanmaz. Kendi işine, doğaya, sanata duyulan özen de aşkın bir türüdür. Ressam Henry Miller, “Resim yapmak, yeniden sevmektir” der. Yani, sevgi, dikkatle bakmaktır. Gerçek bir ressam gibi bakmak: Şefkatle, merakla, sahiplenmeden…
Son Söz: Mükemmel Olmak Değil, Çabalamak
Aşk bir duygu değildir.
Bir seçimdir. Bir eylemdir. Ve bu eylemde her zaman kusurlu olacağız. Çünkü sınırlı enerjimiz, eksik bilgimiz, bazen bencilliğimiz var. Ama idealden vazgeçmeden, “daha iyi sevebilirim” diyerek yol almak… işte gerçek aşk budur.
Sevgi, tıpkı bir sanat gibi, pratikle gelişir.
Sevgilerimle.
