25 yaşındaki halime “kariyer hedeflerin neler?” diye sorsaydınız, size büyük bir heyecanla teknoloji dünyasında çığır açacak projelerden, eğitim sistemini dönüştürecek yenilikçi fikirlerden bahsederdim. Ancak bu hayalleri nasıl gerçekleştireceğimi tam olarak bilmiyordum.
Kariyerimi hiç düşünmüyor değildim. Hırslıydım — büyük bir şeyin parçası olmak istiyordum. Kendime finansal olarak yetebilmek ve ailemi kalkındırmak istiyordum (ki onlar için “mühendislik, diploma” gibi en istikrarlı meslekler konular idealdi). Öyle bir iş istiyordum ki saate bakıp “cuma gelse de kurtulsam” demeyeyim, tutkuyla çalışabileyim.
Ama işin doğrusu, kariyer planlaması bana sisli bir alan gibi geliyordu. Kariyer odaklı olmak, sanki “fazla hırslı, sistem içinde yükselmek isteyen yapmacık biri” olmak gibiydi. Üstelik o sıralar aile şirketimizde teknoloji liderliği yapıyordum ve öyle hızlı ilerliyorduk ki “hangi becerileri geliştirmeliyim” diye düşünmeye bile vaktimiz yoktu. Zaten dünyayı değiştirirken kariyer planı yapmaya ne gerek var, değil mi?
Ama mesele şu: Kariyerin de hayatın gibi ilerlemeye devam eder — sen farkında olsan da olmasan da. Plan yapmazsan, rüzgârın seni nereye savuracağı belli olmaz. Belki istediğin yere götürür, belki de götürmez. Neden rotayı sen çizmeyesin?
İşte keşke daha erken öğrenseydim dediğim birkaç şey:
Kariyerin, sahip olduğun beceriler ve bunları nasıl kullandığınla tanımlanır — dışsal unvanlarla değil.
Kariyer genellikle şöyle algılanır: şirketteki pozisyonun, maaşın, unvanın ya da davet edildiğin prestijli etkinlikler… Ama bu düşünce biçimi yanıltıcıdır.
Birçok kişi, “Kariyerimde ilerlemek istiyorum, terfi almak için ne yapmalıyım?” diye sorar. Bu geçerli bir soru, ama altında yatan düşünce genelde şudur: “Kariyerde ilerlemek = terfi almak.” Bu önermeye katılmıyorum. Bu, “İyi bir arkadaş olmak = düğün davetiyesi almak” demek gibidir.
İyi arkadaşlar genelde davetiye alır, ama düğüne davet edilmek için çabalamak, iyi bir arkadaş olmanın yolu değildir. Gerçekten iyi bir arkadaşsan, zaten çağrılırsın. Kariyer için de aynısı geçerli: Becerilerini geliştirip kurumuna veya topluma katkını artırırsan, terfiler, zamlar ve ödüller seni bulur.
Tersi doğru değildir. Diyelim ki kötü bir yöneticin var ve sana “terfi istiyorsan sesini çıkarma, kahvemi getir, ne verirsem yap” diyor. Belki terfi alırsın ama bu seni uzun vadede daha yetkin biri yapar mı? Başka bir şirkette seni çekici bir çalışan haline getirir mi? Muhtemelen hayır. Belki o şirket batınca elinde satacak bir becerin bile kalmaz ve yeni iş bulmak zorlaşır.
Bu yüzden “Terfi nasıl alınır?” değil, “Müşterilere nasıl daha fazla değer katabilirim?”, “Etkimi artırmak için hangi becerileri geliştirmeliyim?” diye sor.
Çünkü şirketin terfi sistemi bozuk bile olsa, hatta şirketin yarın batsa bile, senin becerilerin her zaman seninle kalır.
Yöneticini yargıç değil, bir koç gibi gör.
Uzun süre patronlarımı üniversitedeki hocalarım gibi bir otorite figürü olarak gördüm: Performansımı ölçen, eksiklerimi bulan ve bana not veren tipler…
Bu nedenle onlarla ilişkimi tek bir kurala göre yürütüyordum: “Aptal gibi görünme.”
İşler yolunda gitmese bile “her şey kontrolümde” derdim. Yardım istemekten çekinirdim. “Yönetici işin içine girdiyse demek ki beceremedim” diye düşünürdüm.
Ancak yıllar içinde ben de yönetici olunca bu bakış açım değişti.
İyi bir yönetici seni ve ekibi geliştirmek ister. Sen başarılı olursan, o da başarılı olur. Yani senin tarafındadır, seni desteklemek ister.
Hiçbir sporcu koçunun karşısında zayıf yönlerini saklamaz. Antrenörlük ilişkisinin doğası bu değildir. Gelişmek için açık olmak gerekir.
Ben bu koçluk yaklaşımını geç fark ettiğim için uzun süre geri bildirim ve eğitim istemedim. Oysa bu bana büyük ivme kazandırabilirdi.
Evet, yöneticin seni işten çıkarabilir. Ama sen işini yapıyorsan, tembel ya da sorun çıkaran biri değilsen, yöneticin senin başarılı olmanı ister. Hatta seni roket gibi yukarı taşımak ister (şimdi ben böyle bir liderim 😃).
Bu nedenle hedeflerini, motivasyonlarını ve gelişmek istediğin alanları dürüstçe paylaşırsan, çok daha hızlı ilerlersin.
Ustalaşmak istediğin becerileri zihninde canlandır ve o hale gelebileceğine inan.
Yıllar önce bir markette ucuz bir kitap karşıma çıktı, otobüs yolculuğunda aldım okudum. “Hayatın sırrını keşfet!” diyen parlak kapaklı, abartılı bir kişisel gelişim kitabı. İçindeki “sır” şuydu: “Eğer olacağına inanırsan, olur.”
Ne kadar basit görünse de, araştırmalar gösteriyor ki bir hedefi net şekilde hayal edebilirsen, bilinçaltında o hedefe uygun davranmaya başlarsın.
Ben de otobüste yapacak iş yok, bir liste yaptım: “Bir gün yapabileceğim şeyler” diye. Yıllar içinde birçok maddeyi çizdim:
Bir gün…
✓ Mülakat yaparken gergin olmayacağım.
✓ Topluluk önünde konuşmadan önce günlerce strese girmeyeceğim.
✓ Kalabalık toplantılarda rahat konuşacağım.
✓ Blog yazılarımı korkmadan paylaşacağım.
Şimdi ise yeni beceriler ekliyorum ve biliyorum ki birkaç yıl sonra onları da başarmış olacağım.
Kariyerin senin sorumluluğunda, onu en çok sen şekillendirebilirsin.
Son olarak şunu unutma: Yardım eden, köstek olan ya da seni umursamayan insanlar olabilir. Ama tıpkı hayatın gibi, kariyerin de senin elinde.
Sabah işe gitmek için hevesin yoksa, nedenini kendine sor.
Son altı ayda seni zorlayan hiçbir şey olmadıysa, yeterince gelişiyor musun diye düşün.
Sürekli başkalarının takdirini bekliyorsan, belki de kendi gelişimini ihmal ediyorsundur.
Yöneticin seni yeterince desteklemiyorsa, nasıl desteklenmek istediğini açıkça söyle.
Şirketin uzun vadeli hedeflerine uymuyorsa, başka seçeneklere bak.
Ve eğer hiç “3 yıl sonra nerede olmak istiyorum?” diye düşünmediysen…
Şimdi düşünmenin tam zamanı.
Sevgilerimle…
